Register Now!

    Müzik ve dans binlerce yıl önce insanlığın kendini ilk ifade etme şekli olarak kullanılmaya başladığı günden bu yana pek çok farklı amaç yüklense de temelde hala bu ilkel amacı taşımaktadır. İster çocuk olsun ister yaşlı, isterse de bedensel herhangi bir farklılığı olsun. Her insan kendisini sanatsal olarak ifade etme becerisiyle doğar. Rus besteci Carl Orff ve Alman besteci Gunild Keetman’ın bu prensipten yola çıkarak geliştirdikleri “orff Schulwerk” yaklaşımının temelleri 1930’larda Münih’te kurulan Günther okulunda atılmaya başlanmış, bu okulda okul öncesi çocuklarla yapılan müzik ve hareket eğitimi çalışmalarının ürünü olarak “Çocuklar İçin Müzik” adlı beş ciltlik kitap serisi yayımlanmıştır. Bu kitapların yayımlanmasından sonra “Orff Schulwerk” yirminci yüzyılın en önemli müzik pedagojisi sistemlerinden biri haline gelmiştir.

    Tüm insanların müzik, konuşma, dans ve bu üçünün birleşiminden ortaya çıkan ritim duygusunu hissetmesi ve bu yolla kişilerin içlerindeki yaratıcı gücün tetiklenmesi, Orff ve Keetman’ın fikirlerinin ve çalışmalarının temelini oluşturur. Bu yaratım sonucu ortaya çıkacak ürünler, bireylerin kişilik gelişimine katkı sağlayacağı gibi, sosyal ve iletişim becerilerini de geliştirecektir

    Orff yaklaşımı nedir?

    “Orff Schulwerk” insanın içinde doğuştann var olan yaratıcı güçleri açığa çıkarmasına ortam hazırlayan, temelinde ritim, hareket ve konuşma olan, insanların içlerinden geldiği gibi müzik yapıp, dans etmesine, doğaçlama yapmasına olanak tanıyan, insana bütün sanatsal alanları bir araya getirerek öğrenme, keşfetme, deneme ve yaratma ortamı sunan bir eğitim anlayışıdır.

    Bu eğitim anlayışında geleneksel enstrüman veya dans öğretiminden farklı olarak yetenek ve seviye farketmeksizin, bir grup içerisinde etkileşimli bir yaratıcılık ve kendini ifade etme süreci yaşarlar. Temelde sosyal bir varlık olan insan için grup çalışması yoluyla öğrenmek çok daha kolaydır.
    Orff çalışmalarının içeriğinde, bedenin hareketlerle hazırlanmasından konuşmaların kullanılmasına, konuşmaların ritimlendirilmesinden bu ritimlerin zamanla müzik haline gelmesine ve bütün bu araçların bir dizi yaratıcı sürecin sonucunda oluşan sergilenme aşamasına kadar gelişen her evresinde vazgeçilmez olan en önemli şey “oyun”dur. Çalışmalarda kullanılabilecek sayısız müzik ve hareket oyunları bulunmakla birlikte bu oyunların ders sürecinde ne zaman ve nasıl kullanılacağı dersin o günkü hedeflerine göre Orff Eğitimcisi tarafından belirlenir.

    Bütün bu ders süreçlerinde beynin duygusal olan sağ bölümü ile bilişsel olan sol bölümü birlikte kullanıldığı için öğrenme süreci daha da hızlı olur.
    Orff yaklaşımı, her yaştaki insan için uygundur. Dünyada on sekiz aylık bebeklerden huzur evindeki yaşlılara kadar pek çok farklı yaş grubu ile çalışma örnekleri mevcuttur.

    ORFF YAKLAŞIMINDAKİ PEDAGOJİK PRENSİPLER

    Geleneksel eğitim sistemlerinde kişilere içlerinde bulunan zengin yaratma potansiyelini yeterince ifade etme imkanı maalesef verilmemektedir. Genelde müzik derslerinde eğilim, “yetenekli” birkaç çocuğun ön plana çıkarılması yönünde olduğu için diğer çocuklar kendini yeterince “yetenekli” hissetmediğinden derslerde pasif kalmakta ve kendilerini geri çekmektedirler.

    Orff yaklaşımında ise en önemli şey “kabül”dür. Her birey her fikri ile eşit derecede kabul görmelidir ki kendini ifade edebilmek için cesaretlensin. Orff yaklaşımı ile işlenen derslerdeki zenginliğin temeli, herkesin kendi müzik ve hareket seviyesine uygun rolleri oynamasıdır. Bu sayede bireyin sosyal ve psikolojik gelişimine de katkı sağlanır.

    Kazandırılması veya katkı sağlanması hedeflenen sosyal, psikolojik davranış ve becerilerden bazıları şunlardır: bağımsız karar verme becerisi, sorumluluk bilinci, dayanışma, topluluk bilinci, sosyal duyarlılık, toleransın ve değerlilik duygusunun artması?

    Orff yaklaşımı ile eğitimin sonucu

    Orff yaklaşımında sonuç değil eğitim süreci önemlidir. Bu süreç içerisinde sanatsal alanda çocukların önlerine birçok alternatif serilir ve hepsinden bir miktar tadan çocuk, bu alanlardan birisine daha diğerlerinden daha fazla ilgi gösterebilir. İşte bu noktada eğitimci, aile ve çocuk üçgeni kurularak çocuğun istediği alana yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Her çocuğun bir çalgı çalması veya dansçı olması zorunlu değildir ve çocuklar bu konuda zorlanmamalıdır. İşini sevmeyen otomatik bir piyanist veya dansçı olmaktansa iyi bir sanatsever olması kişinin hayatını daha anlamlı hale getirir. Orff yaklaşımı çocuğun bir enstrüman çalma becerisi kazanmasını hedeflemez. Ancak orff yaklaşımı ile eğitim alan çocukların enstrüman eğitimine geçiş yapmaları durumunda aldıkları eğitimin faydasını görecekleri de aşikardır.